Son on yılda New York’ta geliştirdiğim “Geveze Piyanist” konserlerinin Türkiye’de çok güzel karşılık görmesine çok sevinmekle birlikte bu konserler sırasında dinleyicilere aktarmaya çalıştığım bazı bakış açılarının o günkü salon ve dinleyicilerle sınırlı kalması beni bu konularda daha çok çaba sarfetmeye sürüklüyor. New York’un en büyük sahnelerinden oluşan sanat kompleksi Lincoln Center’ın en küçük salonu, 220 kişilik Bruno Walter Salonu’ndaki “Geveze Piyanist” konser serimin son konserinde programın adı “Occident Express” idi.
Bu başlığı ve içeriği, meşhur “Orient Express” treninden aldığım ilhamla yarattım. Aslında bu kelimeler sadece Doğu (Orient) ve Batı (Occident) kelimelerinin Fransızcası fakat kendilerini batı diye adlandıran toplumları egzotik (hâttâ barbar) buldukları ülkelere taşıyan bu tren yolculuğunun temelinde “Doğu” diye isimlendirdikleri kültürlere karşı takınılan küçümseyici bir tavır da mevcuttur. İstanbul’da doğduktan sonra beni Venedik, Paris ve New York’a taşıyan hayatımın batı denilen dünyaya veda konserinde, kendi yolculuğumun gerçek bir “Occident Express” yani “Batı Ekspresi” olduğunu düşündüm ve konserde konuşmaya önce “Doğu ve Batı” meselesiyle başladım.
Söylediklerimi tekrar edeyim:
“Doğuya doğru karşımıza hiçbir engel çıkmadan yürüyebildiğimizi farz edelim, Çin’e varabilir miyiz sizce? Ya aynı sorunsuz şartlarla tam ters tarafa dönüp sürekli batıya doğru yürürsek varabilir miyiz Çin’e? Bu durumda Çin doğu ülkesi mi batı mı?”.
O an salondaki baykuş uçuşu sessizliğindeki tepki hayatımda duyduğum en güzel konser salonu sesiydi. Kendine batı diyen kültürlerin tüm insanlığa ait olan kavramları sahiplenmesine o kadar alışıldı ki, yön belirten kelimeleri sahiplenmelerini de makul karşılıyoruz. Dolayısıyla yüzyıllar içerisinde dünyanın her yerinden bestecilerin eserler verdiği müziğe “Klasik Batı Müziği” yerine “Klasik Müzik” demek daha doğru değil mi? Yoksa “Kuduz aşısı”na da Louis Pasteur (Pastör) adındaki Fransız buldu diye “Fransız Aşısı” mı diyeceğiz? Yön terimleri “Doğu” ve “Batı” tüm dünyaya aittir, Klasik Müzik de öyle.
Benzer birçok örnek mevcut. Örneğin, Greenwich 1884’te tüm dünya tarafından sıfır noktası olarak kabul edilmiş. Fransızlar uzunca bir süre Paris sıfır noktasıdır diye diretmişler. Sıfır meridyeninin İstanbul olması gerektiği de sorgulanabilir pekâlâ, sorgulanamaz mı? Neden ekvatorda bir nokta değil acaba? Ya okyanuslardan birinin ortasında seçilecek tarafsız bir ada olması fikri nasıl geliyor kulağa? Bilimsel bir temele dayandırmadan Greenwich’i sıfır noktası ilan etmeleri, İngilizlerin bilimi kendilerine ait bir konu gibi gördüklerini düşündürüyor ama tabii ki siyasi bir mesele bu. Siyaset demişken politik eğilimleri sınıflandırma kavramlarını hatırlayalım; sağ ve sol. Tarihi bilenler bu kullanımın da Fransız İhtilâli’nde Genel Meclis’te kralın sağında ve solunda oturan gruplar sebebiyle geliştiğini de bilirler. Yani bugünün sağ görüşüne yakın görüştekiler kralın sağında, bugünün sol görüşüne yakın olanlar da kralın solunda oturuyormuş. 1789 ihtilâli bu, hani şu 230 yıl önce olan.
Sene 2021; dünya çok büyük sorunlarla boğuşuyor, tabiatın ve iklimin değişmesi, kaynakların tükenmesi, salgın, kültürel çöküşler, ekonomik sorunlar, ahlaki çöküş ve daha niceleri. Doğuyu, batıyı, sağı, solu, müziği, aşıyı, dünyanın ortasını ve daha birçok insanlığa ait meseleyi siyasi çatışmaların oyuncağı haline getirmekten vazgeçmenin vakti gelmedi mi acaba?