Yazının başlığına eklenecek tek bir kelime başlığın kışkırtıcı algısını değiştirip sorgulanması gereken enteresan bir konuya dönüştürüyor. Ayrıntılı bir incelemeye başlamadan hemen o kelimeyi ekleyip devam edelim; “Şarkı sadece müzik midir?”. Öncelikle “Şarkı neye denir”in tanımıyla başlarsak bu soru daha da fazla anlam kazanacak. Şarkı insan sesiyle söylenmek üzere yazılı bir metin (ya da şiir) ve müzik kullanarak yazılmış bir kompozisyondur. Şimdi tekrar başlıkla birlikte yarattığımız iki soruya dönelim ve cevaplarını vermeye çalışalım. Şarkı sadece müzik midir? Hayır şarkı aynı zamanda yazılı bir metin yani bir şiir ya da bir hikaye içerir. Hattâ bu yazılı metinlere uç bir örnek olarak yirminci yüzyılın tanınmış Amerikalı bestecisi Leonard Bernstein’ın metin olarak yemek tariflerini kullandığı dört kısa şarkıyı gösterebiliriz. Bu şarkılardan biri de tavuk göğsü tarifi üzerinedir. Diğer sorumuz olan başlığımıza dönecek olursak ve “Şarkı müzik midir?” diye tekrar soracak olursak şarkı müzik de içerir diye cevaplamak doğru olacaktır.
Bu soruları sormanın yeni bir sınıflandırmaya yol açacak bir başlangıç olup olmadığının sağlamasını yapabilmek için bu alanları tanımlamak yardımcı olacaktır. Önce müziğin ve şiirin mümkün olan en kısa tanımını yapalım. Müzik ses sanatıdır. Şiir ise söz sanatıdır. Yani şarkı dediğimiz form, iki sanatın birleşmesiyle ortaya çıkan yeni bir sanat formudur demek yanlış olmaz. Şarkı iki sanatın muhteviyatını birleştirdiği için sıklıkla ortaya çıkabilecek en temel yanılgı bu iki sanattan birinin şarkının yapısında diğerine göre daha yoğun veya daha ustalıkla yaratılmış biçimde yer almasından doğabilir. Örneğin günümüzün popüler şarkı stillerinden hip-hop şarkılarda söz sanatının yoğunluğu ve manalılığının ses sanatına göre kıyas kabul etmeyecek üstünlükte ve baskınlıkta olması hip-hop’ın müzik olarak kabul edilmemesi gerektiği gibi yorumlara yol açabilir. Tabii ana sorumuzu ve cevabını hatırlayacak olursak zaten hip-hop’ı sadece müzik olarak kabul etmeyeceğimizden ve söz sanatı içeriğinin müziğe göre daha iyi olduğu bir şarkı stili olarak tanımlayacağımızdan örnekteki tartışmaya yer kalmayacaktır.
Öte yandan Liszt, Mussorgsky veya Rachmaninoff gibi bestecilerin yazdıkları Lied (Almancada şarkı manâsına gelir) formundaki eserlerde piyanonun çaldığı müziğin ve ses sanatçısının tekniğini bir çalgı gibi zorlayan zenginlikteki ses partisinin çoğu zaman söz sanatının önüne geçtiğini eleştirenler de olabilir. Yine bu eserleri müzik eseri yerine şarkı olarak inceleyecek olursak, şarkı formunun yapısında bu ikilik olması sebebiyle, bahsi geçen örneklerdeki gibi farklı yoğunluktaki müzik ve söz sanatı dengesini bu formun tabiatına uygun olduğu şeklinde değerlendirmek mümkün olabilir.
Bu örnekleri halk şarkıları, caz şarkıları, rock şarkıları ve birçok başka tür şarkıların müzik-söz dengesini inceleyerek çoğaltabiliriz. Başka bir örnekte opera eserlerindeki aria’ların ses sanatçısını bir çalgı zenginliğinde kullanarak sözleri neredeyse anlaşılmaz hale getirdiği eleştirisiyle karşılaşabiliriz. Fakat Opera örneği diğer şarkı örneklerimize kıyasla önemli bir farklılık içerir. Opera eserlerinde insan sesi bir çalgı gibi kullanılırken bir yandan da orkestra eşliğini de çeşitli zenginlikte kullanan besteciler mevcuttur. Opera sanatı ses, müzik, söz ve tiyatro sanatlarını birleştirerek ortaya çıkmış bir sanat dalıdır. Eserin içerisindeki bölümler genelde şarkı olarak adlandırılmaz; aria, düet, koro gibi başlıkları olur. Sonuç olarak Opera müzik sanatını yoğun bir biçimde kullanmasına rağmen ayrı bir sanat dalı ve kategori olarak algılanır. Dans ve bale sanatı da müziği yoğun olarak kullanır ama onların ismi de değişmez. Bir de nadir olsalar da bestecilerin insan sesini bir çalgı olarak kullandıkları eserler mevcuttur ve onları da söz sanatı içermedikleri için şarkı olarak isimlendirmek doğru olmayacaktır. (Örnek: Rachmaninoff Op.34, No.14, Vocalise)
Başka sanat dallarında da müzik yoğun bir şekilde kullanılsa da kendi terminolojileri yerine müzik diye isimlendirilmezler. Sinema filmleri müziği yoğun biçimde kullanır, hattâ bazen filmler bir bestecinin veya müzisyenin hayatı veya eserlerini konu alıyor da olabilir ama yine de onlara müzik denmez, film denir. Film müziği dediğimizde oyunculuk sanatından bahsetmezken nasıl oluyor da Şarkı müziği diye bir ayrım mevcut değil? Tabii “Şarkı Sözü Yazarı” tabirinin sıklıkla kullanıldığını da unutmamak gerekir. Şarkılarda genellikle söz sanatı manâyı direkt olarak belirlediği için müzisyenin sözler üzerine çalışması gerekir. Bu durumda şarkının müziğini besteleyen müzisyen nadiren müzikal anlam üzerinden çalışma fırsatı bulabilir.
Chopin mektuplarından birinde şöyle der:
“Müzik düşüncelerin seslerle ifadesidir, duyguların bu sesler aracılığıyla açığa çıkışıdır. Tanımsız insan sesi, tanımsız bir sestir, müzik ise tanımsız konuşmadır. Kelime sesten doğdu, ses kelimeden önce mevcuttu. Kelime bir anlamda sesin bir çeşitlemesidir. Tıpkı kelimelerin dil yaratmak için kullanılması gibi, sesler de müzik yaratmak için kullanılır.”
Şarkı sanatının kendi başına bir sanat dalı olarak kabul edilmeyip müzik sanatını terminolojik olarak ele geçirmiş olması birçok açıdan kültürel bir yozlaşma yaratmaktadır. Hem şarkı sanatını hem de dünya kültürlerinin müziği algılama becerisini kayba uğratan bu karışıklığın giderilmesi toplumların müzik algısına ve şarkı sanatının gelişmesine ciddi bir katkıda bulunacaktır. Bugünün dünyasında müzisyen veya müzik dinleyicisi olmayan çoğunluktan bir kişiye müzik tercihi sorulduğunda alınacak cevap genellikle bir şarkı türü veya bir şarkıcının eserleri olur. Bunun birçok sebebi olmasına rağmen en güçlü etkenlerin başında müzik endüstrisi denilen ve sanatın değerlendirmesini çokluk kriteriyle yapan organ gelir. Çok satılan ve çok para kazandıran şarkılar müzik eseri olarak en kıymetli diye değerlendirilirken, bir coğrafyanın gelişmesinde yüzyıllarca etken olmuş ve o coğrafyanın özelliklerini yansıtan müzikler veya çok uzun sürede gelişmemiş olsa da müzik sanatına büyük katkıda bulunmuş müzik formları aynı derecede önemsenmez çünkü müzik endüstrisinin çokluk standartlarını tutturamamışlardır. Sanatın insan var olduğundan beri birçok değişik üretiliş ve tüketiliş biçimi olmasına rağmen son yüz yıl içerisinde endüstriler sebebiyle tarih boyunca hiç olmadığı kadar standartlaştırılmıştır.
Bu tespitler doğrultusunda bu kısa yazının cevabını okuyucuya bıraktığı birkaç soruyu şöyle sıralayabiliriz:
– Şarkı sanatını müzik sanatından ayrı bir kategori olarak toplumsal algıya yerleştirmek mümkün müdür?
– Şarkı sanatını müzik sanatından ayırmak toplumun müzik algısına ne gibi katkılarda bulunur?
– Müzik algısı gelişen bir toplumda ne gibi sosyal değişiklikler yaşanır?